Millet Şarkısı (Tevfik Fikret)
Dedem’den duyduğum şiirlere devam ediyoruz. Bugünkü şiirimiz Tevfik Fikret’ten Millet Şarkısı.
Millet Şarkısı
Çiğnendi, yeter, varlığımız cehl ile kahre;
Doğrandı mübarek vatanın bağrı sebepsiz.
Birlikte bu gün bulmalıyız derdine çare.
Can kardeşi, kan kardeşi, şan kardeşiyiz biz.
Millet yoludur, Hakk yoludur tuttuğumuz yol;
Ey Hakk, yaşa ey sevgili millet, yaşa.. Var ol!
Gel kardeşim, annen sana muhtaç; ona koşmak.
Koşmak ona, kurtarmak o bi-bahtı vazifen.
Karşında göğüs bağır açık, ölgün yatıyor bak;
Onsuz yaşamaktansa beraber ölüş ehven!
Her an o güzel sineyi hançerliyor eller;
İmdadına koşmazsak eğer mahvı mukarrer.
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakk’ında bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa
Sönmez ebedi her gecenin gündüzü vardır.
Millet yoludur, Hakk yoludur tuttuğumuz yol,
Ey Hakk, yaşa ey sevgili millet, yaşa.. Var ol!
Vaktiyle baban kimseye minnet mi ederdi?
Yok, kalmadı haşa sana zillet pederinden
Dünyada şereftir yaşatan milleti, ferdi,
Silkin, şu mezellet tozu uçsun üzerinden.
İnsanlığı pa-mal eden alçaklığı yık, ez;
Billah yaşamak yerde sürüklenmeğe değmez.
Haksızlığın envaını gördük.. Bu mu kanun?
En gamlı sefaletlere düştük.. Bu mu devlet?
Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun;
Artık yeter olsun bu deni zulm-ü cehalet..
Millet yoludur, Hakk yoludur tuttuğumuz yol,
Ey Hakk, yaşa ey sevgili millet, yaşa.. Var ol!
Tevfik Fikret
24 Aralık 1867’de İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mehmet Tevfik’tir. Çocuk yaşta annesinin ölümü onu hayatı boyunca etkiledi. Ortaöğrenimini önce Mahmudiye Rüştiyesi’nde, sonra da Galatasaray Sultanisinde yaptı. Burada Recaizade Ekrem’in öğrencisi oldu. Duygulu kişiliği onu genç yaşlarda şiire yöneltti.
1888’de Galatasaray’ı bitirdikten sonra Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) kâtip olarak göreve başladı. Yeterince çalışmadan para aldığı gerekçesiyle buradan ayrıldı. Daha sonra tekrar çeşitli memurluklarda bulundu. Ek iş olarak Ticaret Mekteb-i Alisi’nde hat ve Fransızca öğretmenliği yaptı. 1891’de Mirsad dergisinin açtığı şiir yarışmasında birinciliği kazanınca, edebiyat çevrelerinin dikkatini üstüne çekti. 1892’de Galatasaray Sultanisi’nin ilk bölümüne Türkçe öğretmeni atandı. 1894’te Hüseyin Kâzım Kadri (1870-1934) ve Ali Ekrem Bolayır’la (1867-1937) birlikte Malûmat dergisini çıkartmaya başladı.
Önce İnziva Sonra Robert Kolej
1895’te hükümetin bütçede kısıntı yapma gerekçesiyle memur maaşlarının yüzde onunu kesmesine tepki olarak Galatasaray’daki görevinden istifa etti ve inzivaya çekildi.1896’da, eski öğretmeni Recaizade Ekrem’in aracılığıyla Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri yönetmenliğine getirildi. Aynı yıl Robert Kolej’e Türkçe öğretmeni olarak tayin edildi.
Toplum’dan Kaçış ve Yeni Zellanda Hayali
Sultan Abdülhamid Han yönetimine muhalif olan Batıcılar, muhalefetlerinde uzun süre başarı sağlayamayınca bu durum onları toplumdan kaçış düşüncelerine sürükledi.Ve Tevfik Fikret’teki ‘inziva’ düşüncesini daha da derinleşti. Bu düşünce, Servet-i Fünun öbür yazarlarınca da benimseniyordu. Bir ara hepsi birlikte Yeni Zelanda’ya gitmeyi, daha sonra Hüseyin Kâzım’ın Manisa’nın bir köyündeki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler. Ama Fikret’in ‘Yeşil Yurt’ şiirinde de açıkça görülen bu sıla ütopyası ve birlikte yaşama özlemi bir türlü gerçekleşmedi. Servet-i Fünun’cular arasında görüş ayrılıkları başlamıştı. Bazıları dergiden ayrıldılar. Bir süre sonra Fikret de derginin sahibi ile anlaşamayarak yazı işleri yönetmeliğini bıraktı.
Robert Kolej ve Aşiyan
Bütün zamanını Robert Kolej’de geçirmeye başladı. 1901’de ‘inziva’ düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Rumelihisarı’nda Robert Kolej’in yamacında, planlarını kendisinin çizdiği Aşiyan adlı evi yaptırmaya başladı. Bugün Tevfik Fikret Müzesi olan Aşiyan 1905’de tamamlandı. Fikret, eşi ve oğlu Haluk’la birlikte buraya yerleşti. Çok az insanla görüşüyordu. ‘Sis’, ‘Sabah Olursa’, ‘Bir Lahza-i Taahhur’ bu dönemin ürünleridir. Bu arada babasının, arkasından da, kızkardeşinin hayatlarını kaybetmesi onu çok etkiledi. Bu döneminde, özgürlük getireceğine inandığı İttihat ve Terakki’yi destekliyordu. 1908’de de, II.Meşrutiyet’in ateşli savunucuları arasına katıldı.
İttihad ve Terakki’ye de Muhalif Oldu
Meşrutiyet’ten sonra ‘inziva’sından çıktı, eski arkadaşlarıyla barışarak, Hüseyin Kâzım ve Hüseyin Cahid’le birlikte Tanin gazetesini kurdu. Ama, gazete İttihad ve Terakki’nin yayın organı durumuna getirilmek istenince buna karşı çıkıp, Hüseyin Cahid’le kavga ederek oradan da ayrıldı. Yeni Yönetimin önerdiği maarif nazırlığı görevini de geri çevirdi. Bu göreve getirilen Abdurrahman Şeref’in çağrısıyla, Galatasaray Sultanisi’nin müdürü oldu bir süre önce yanmış olan okulun onarımını üstlendi. Bu arada, toplantı salonunu mescitin üstüne yaptırdığı gerekçesiyle ağır eleştirilere uğradı. O günlerde 31 Mart Olayı patlak verdi. Fikret olayı protesto amacıyla önce kendini okulun kapısına zincirle bağlattı, ertesi gün de istifa etti. Ancak öğrencilerin ve maarif nazırı Nail Bey’in ısrarlarıyla tam yetkili olarak göreve döndü. Ama sekiz ay sonra, yeni maarif nazırı Emrullah Efendi’yle anlaşamayarak bir daha dönmemek üzere Galatasaray’dan ayrıldı. Darülmuallimin ve Darülfünun’daki görevlerinden de istifa etti ve yeniden Aşiyan’a çekildi. Artık, İttihad ve Terakki İktidarına da muhalif olmuştu. 1912’de meclisin kapatılması üzerine, bu olayı meclisin 1878’de (Hicri tarihle 1295’te) kapatılmasına benzeterek ‘Doksan Beşe Doğru’ şiirini yazdı. Bunu ‘Han-ı Yağma’, ‘Sancak- Şerif Huzurunda’ gibi şiirler izledi. İttihad ve Teraki’nin fedailerince izlenmeye başlandı. Modern pedagoji ilkelerine uygun bir okul açmak, yeni bir edebiyat dergisi çıkartmak gibi tasarıları olduysa da bunları gerçekleştiremedi. O günlerde, ağır şeker hastalığına yakalanmış olduğu anlaşıldı. 1914’te kolu şiştiği için bir ameliyat geçirdi. Tedaviye yanaşmaması sonucunda hastalığı iyice artarak ölümüne neden oldu. 19 Ağustos 1915’te İstanbul’da öldü.
ESERLERİ: Ribab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri, Rübab’ın Cevabı, Şermin, Tarih-i Kadim